Çocuklara sıklıkla “Büyüyünce ne olacaksın?” diye soruyoruz. Bu soruyu küçük yaştaki çocuklara sorduğumuzda pek bir sorun olmuyor, ama ortaokul-lise dönemindeki çocuklara sorulduğunda ciddi bir kaygıya sebep oluyor. Uzmanlar, çocuk ve gençlerin kaygısını azaltmak için mesleklerle ilgili sorular yerine sosyal hayatla ilgili sorular sormanın daha anlamlı olduğunu belirtiyor.
Çocuklara “Büyüyünce ne olacaksın?” veya “Şu mesleği yap” gibi söylemlerde bulunmak doğru mu? Bu tür cümleler çocukta nasıl bir etki yaratıyor?
Prof. Dr. Nilgün Sarp (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Çocuk Gelişimi Bölümü): Nedense çocukla iletişim kurarken “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusunu sormayı pek severiz. Üstelik çocukların bu soruya verdiği yanıtlar bazen şaşırtıcıdır. Benim kızım bu soruyu soranlara büyüyünce dansöz olmak istediğini söylerdi, bir akademisyen arkadaşım çocukken otobüs sürücüsü olmak istediğini söylermiş. Şehirlerarası otobüslerin sürücülerine çok özenirmiş. Çocukların çevrelerinde gördükleri, deneyimledikleri yaşantıları ve hayalleri bu sorulara verdikleri yanıtlarla sınırlı. Oysa aynı soruyu gençlere sorduğumuzda gençlerde bu soru bazen öfke, bazen kaygı yaratırken bazıları gerçekten ne olmak istediğinin bilinçli olarak farkında. IPSOS’un gerçekleştirdiği Türkiye’yi Anlama Kılavuzu araştırmasına göre; Türkiye’de 17-24 yaş arası bekar gençler aynı kaygıyı paylaşıyor. Gençler genelde iki yılını üniversite sınavına hazırlanmakla geçiriyorlar. Endişeleri ise üniversite bittikten sonra iş bulma ve işte başarılı olabilme. Üstelik meslek edinme konusundaki eğitim politikalarımız çocukların yetenekleri doğrultusunda eğitim almaları ve o alandaki meslekte çalışmalarına da olanak sağlamıyor.
Cevher Sönmez (Uzman Psikolog): Bir çocuğa “Büyüyünce ne olacaksın?” ya da “Şu mesleği yap!” sorusunu sormak aslında çocuğun tabiatına aykırılıktır. Çocukların hayal dünyasını, karar ve tercihlerini kendi beklentilerimiz uğrunda harcamaktır. Çocuk, biz erişkinlerin duymak istediği cümlelerin ve beklentilerin karşılığı olmamalı. Onların hangi meslekte olacağını merak etmiyor; doğrudan bizlerin hoşnut olacağı meslekleri onlara dikte ediyoruz. Oysa hangi mesleklere yatkınlığı olduğunu, ne kadar mutlu olacağını, kendine ne kadar yetebileceğine dair kimse bir şeyleri irdelemiyor. Doktor olmasını istediğimiz bir çocuk balet olmak veya avukat olmasını istediğimiz bir çocuk ressam veya müzisyen olmak isteyebilir ve bu hakkı kullanabilmelidir. Bir çocuğa yapılacak en büyük iyilik, ona ne yapacağını söylemek değil; nasıl yapacağı kısmında rehber olabilmektir. Çocuk, soyut düşünceye sahiptir. Bizler ise somut düşünce… Çocuğun verdiği cevaplardan hoşnut olmadığımızda kendisine sert ve keskin tepkilerle yaklaşmamaya özen göstermeliyiz.
Çocukların işi oyun. Onlar oyunla hayatın tadını alıyor. Çocuklara gerçek hayatla ilgili sorular sormak, onları endişeye sürüklüyor mu?
Prof. Dr. Nilgün Sarp: Çocukların kendisinin farkına varması tanıması, anlaması sonrasında çevreyi fark etmesi ve anlamlandırması okul öncesi döneme dayanıyor. Özellikle hayal kurma, hayali oyunlar üç yaştan itibaren çocuklarda görülebilir. Çocuk gelişiminde ‘sembolik oyun’ dediğimiz oyunlar ile çocuk günlük hayatını sergiler. Örneğin oyuncakları ile annesi gibi yemek yapar, bebeği ile konuşur, ona kızar ya da erkek çocuk babası gibi tıraş olur. Oyunlarına hayali arkadaş ekleyebilirler, onunla konuşur oynarlar. Hayali arkadaşlar bazen aileleri kaygılandırır ancak bu yaş çocuklarında çok normal bir durumdur. Çocuklar dünyalarında neler olup bittiği ile ilgili iletişimlerini oyun yoluyla kurarlar. Oyun oynarken oyunun bir parçası olarak gördükleri ve duyguları hakkında konuşmak için daha az savunmacıdırlar. Oyunları yoluyla çocuk; kendisini tanımayı ve ifade etmeyi, düşünmeyi ve kendi başına karar vermeyi, sorumluluk almayı, iş birliği içinde paylaşmayı, dikkatini bir noktaya toplamayı ve becerilerini organize etmeyi öğrenir.
Cevher Sönmez: Çocuklarımıza akıl vermek, onları terbiye etmeye çalışmak, yetiştirme gayretinde olmak boş bir uğraştır. Çünkü bunlar çocuğa işlemez. Hayat karşısında bizlerin çektiği zorlukları onlar çekmesin diye içine girdiğimiz kaygılı duruş onlara da bulaşır. Kendi tavır ve tutumlarımız çocuklarımızın hayat karşısındaki esneklik payını belirleyecektir. Biz iyi olursak onlara da en büyük desteği sunmuş oluruz. Uçaklarda güzel bir anons ile her yolculuk öncesi mutlaka karşılaşırız: Hava basıncında bir değişikliğin meydana gelmesi durumunda başımızın üzerindeki oksijen maskesini önce kendinize sonra çocuklarınıza takınız! şeklinde duyulur… Çocuklara soru sorarken onları kendimizle karıştırmamaya özen göstermemiz önem arz eder. Kendi duygularımızın aynısını hissetmek, kendi davranışlarımızın aynısını sergilemek zorunda değildir. Bu sebeple her sorunun içinde onların ilgisini çeken, hayal dünyasını destekler nitelikte ve işlevsellikte sorular olmasına özen gösterebiliriz.
Anne babalara önerileriniz neler?
Prof. Dr. Nilgün Sarp: Anne babalar çocukları ile iletişimlerini oyun yoluyla daha etkili kurabilirler. Oyunun bir parçası olarak sorularını sorup onların duygularını, düşüncelerini ve becerilerini gözlemleyebilirler. Çocukluktan itibaren onların yetenek ve becerilerini keşfeden ailelerde yetişen gençler ise hem ne olmak istedikleri konusunda daha bilinçli hem de gelecekleri konusunda daha az kaygı taşımaktalar.
Cevher Sönmez: Anne ve babalar kendi yavrularını önemser… Onlara kıyamama duygusuyla yaklaştığı için aslında o çocuklara en çok kıyan kişiler olmamalı. Bıraksın çocuk bazen düşsün. Düştüğü yerden kendi gayretleriyle kalkmasını bilsin. Yoluna kendi kararları ve tercihlerinin ışığında devam etsin. Yani kendi çocuklarına sorumluluk bilincini kazandırmaları en büyük servet, hediye olacaktır.